Sözcü gazetesinde Saygı Öztürk'ün haberine göre bayrak indirmenin bedeli ağırdır:
Hasan Kundakçı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin komutanlarından biri olarak tanınır. PKK terörünün en azgın dönemlerinden sayılan 1993-1995 yılları arasında Diyarbakır’da Asayiş Kolordu Komutanlığı görevinde bulundu.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) Kolordu Komutanı olarak atandı. Rum gencin, bayrağımızı indirmek için bayrak direğine çıkışı sırasında öldürülmesi de Kundakçı’nın döneminde yaşandı.
Bedelinin ne olduğunu öğrendiler
Rumlar, bazı Avrupa ülkelerinden de kendilerine destek veren motosikletli grupları davet etti. KKTC’yi devlet olarak kabul etmedikleri için sınırı delme girişiminde bulunacak, Girne’ye kadar gelip orada bulunan bayrağımızı da indireceklerdi.
Motosikletli grubun geleceği biliniyordu. O yüzden devlet tedbirini almış, bayrağımızı indirmeye kalkışırlarsa bunu indirmeye çalışanların derhal etkisiz hale getirilmesi de planlanmıştı. Diyarbakır’da bayrağımızı indirenler ellerini-kollarını sallayıp askeri birliğin içine girip-çıkmıştı. Yıllarca Diyarbakır’da da görev yapan emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’ya, bayrak indirme olayını, KKTC’de yaşanan bayrak indirme olayını sordum.
İşte Kundakçı’nın anlattıkları:
“Bayrak nerede indirilirse indirilsin acıdır. Bu askeri birlikte olursa daha da acıdır. KKTC’de, 14 Ağustos 1996’da bayrağımızı indirmeye kalkıştılar. Gereği yapıldı. Dikkat edilirse bir daha da hiçbir bayrak indirme olayı yaşanmadı, olaylar da bıçakla keser gibi kesildi. Herkes bayrağın indirilmesinin bedelinin ne olacağını öğrendi.
O bayrak indirilmemeliydi
Bayrağımızı indirme girişiminde bulunana karşı mutlaka caydırıcı olunmalı. Silahlı Kuvvetler’in esas görevi caydırmaktır. Caydırdığınız anda, zor olduğunu görür bir daha o işe kalkışılmaz. Eğer caydırıcılık görevini yapamazsanız yeni olaylar, büyük olaylar başlar. Ona izin vermemek lazım.
Diyarbakır’da askeri birliğimizde bayrağımızın indirilmesine asla izin verilmemesi gerekirdi. Kesinlikle bayrak inmemeliydi, indirilmemeliydi. Eğer, bir görevim olsaydı, KKTC’de ne yaptımsa, hangi emri verdimse yine aynı emri verir, aynı şeyin yapılmasını isterdim. Biz, sınırımızı delmeye çalışan, bayrağımızı indirme girişiminde bulunanlara karşı ne yapmamız gerektiğini önceden kararlaştırmıştık. Uyarımıza rağmen bayrağımızı indirmeye kalkışan, karşılığını gördü…”
İndirmeye kalkan iner
Genelkurmay Başkanlığı açıklama yaptı. Bu açıklamayı konuştuğumuz birçok komutan gibi, emekli Korgeneral Hasan Kundakçı da çok yetersiz buldu. Çünkü onlar bayrağın indirilmesini asla kabul etmiyorlar. Hasan Kundakçı paşadan dinliyorum:
“KKTC’de olduğu gibi, Diyarbakır’da asla bayrak inmez, indirilemezdi. Çünkü bayrak bir ülkenin onurudur, simgesidir. O bayrak inince akla çok şey gelir. Bayrağımızı indirmeye kalkan iner. Bayrak indirmek için kim elini-kolunu uzatırsa onu indirmeye çalışanın elleri kolları kırılır. Bu kesindir.”
PKK’nın insafına bırakıldılar
Sözü “çözüm süreci”ne, “açılım”a getiriyor. Açılımın başından beri yanlış olduğunu belirtiyor ve nedenini de şöyle açıklıyor:
“Bir devlet, terör örgütüyle görüşmez. Ancak terör örgütü silahı bırakırsa oturulup konuşulur. Silahını bırakmayanlarla görüşülmez. PKK gibi kural tanımayan, silahı bırakmayan terör örgütüyle konuşursanız her zaman başınıza çorap örerler. En kötü şey şudur: Açılımla biz Güneydoğu’da devletine bağlı güzel insanların hepsini PKK terör örgütü elemanlarının insafına bıraktık. Şehit cenazesi gelmiyor diye ülkenin şerefi yok ediliyor.
Açılım koşulları iyi bir şekilde yerine getirilip başlatılsaydı belki iyi giderdi. Koşullar ortaya konulmadan yapılan açılım başımıza da olmadık şeyler getiriyor. Bugün örgüte ne verirsen az gelir, onlara yetmez.”
Ayaklanma provaları…
Terörün en azgın döneminde Diyarbakır’da gazetecilik yapan ve gelişmeleri yakından izleyen Raşit Kısacık’a bölgenin durumunu sorduğumda şunları anlattı:
“Türk Bayrağı’nın hem de TSK garnizonundan indirilmesi, tırmanan eylemin ‘açılım’ sürecinden medet umanların ayaklanma provalarıdır. PKK ve siyasi uzantılarının bugün yaptıkları eylemler, yarın yapacaklarının teminatıdır. Eylemlerin gerisinde yine Narko- terör örgütü yani PKK vardır. Açılım sürecinde güvenlik güçlerinin ellerinin bağlanması terörle mücadeleye değil, uyuşturucu mafyasının işine yarıyor. ‘Cambaza bak’ misali, dikkatler yol kesme, bayrak indirme, molotoflu saldırılara dikkat çekilip uyuşturucu tarlaları ve ticaretinin yolu açılıyor. Yoksa mal tarlada çürüyecek. Acele etmeleri gerekli.”
Terör örgütü, uyuşturucu baronlarıyla el ele vermiş “Çözüm süreci”ni kendilerine göre kullanıyorlar. Uyanın beyler uyanın…
1996 yılında ne olmuştu:
4 Ağustos 1996 tarihinde Magosa sınır kapısındaki protestolar olmuş daha sonrasında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına geçerek sınırda asılı olan Türk Bayrağı'nı indirmeye çalışan Rum Solomos Solomou, Türk askerinin "Dur" emrini ve göndere tırmanırken yanından geçen uyarı ateşini dinlemeyip, eylemine devam etmesi ve akabinde bayrağı indirmek üzere iken boynundan vurularak öldürülmesiyle son bulmuştur.
Olay kameralar tarafından saniye saniye görüntülenmiştir. Solomu bu eylemi gerçekleştirirken ağzında sigara olması dikkatleri çekmiş ve sigara üzerine yapılan incelemede uyuşturucu madde olduğu tespit edilmiştir.
0 comments:
Yorum Gönder